2 Eylül 2014 Salı

İSTANBUL VE AĞVA MINTS OTEL

Zaman zaman büyük şehir sıkıntısına girip İstanbul'dan yakınıp dursam da bu haftasonu bir kere daha bu sözümü geri aldım. Evet, büyük şehirde yaşamanın avantajları olduğu kadar bir o kadar da dezavantajı var malesef. Dünyanın adı sayılır şehirleri arasına girmiş şehrimiz de bu dezavantajlardan haliyle payını almış durumda. Pahalılık, yabancılaşma, hergün kesilen ağaçların yerini alan koca koca binalar, gürültü...  Bu liste daha uzar da uzar. Ama beni kelimenin tam anlamıyla zıvanadan çıkaran, "Yeter. Bitmiştir. Ben artık şehirde yaşamayacağım. 2 seneye taşınıyorum köye, kasabaya!"moduna sokan en büyük iki sıkıntı hava kirliliği ve trafik. 

29 Ağustos Cuma benim doğumgünümdü. Bu dünyadaki 42 seneyi geride bıraktığım. Ne mutlu bana ki, benim bu anlamlı günümü beraber geçirebileceğim çok güzel bir ailem, eskisiyle ve yenisiyle çok sevdiğim dostlarım var. Ama ben bu sene farklı birşey yapmak istedim. Kendi başıma kalmak ve ana hatlarını kafamda oluşturmuş olduğum bloğumu 43cü yaşımın ilk gününde hayata geçirmek. Bunu İstanbul'da, yaşadığım yerde yapmam pekala mümkündü ama nedense ev ortamında yapmak içime hiç ama hiç sinmedi. Ve o an kararımı verdim. Ağva'ya gidecektim. Oturdum bilgisayarımın başına ve benim en güvendiğim otel bulma sitem olan "booking.com"a tıklayıverdim tarihleri ve gitmeye karar verdiğim Ağva'yı. Mints Otel'e rezervasyonumu yaptım ve ver elini Ağva...

Cuma girip, Pazar çıktığım bu tesiste o kadar keyifli bir iki gün geçirdim ki uzun süredir verdiğim hiçbir karardan bu kadar memnun olmadığımı gönül rahatlığıyla paylaşabilirim. Teraslı odamdaki manzaram, nehir kıyısındaki masam, köpeğim Tinky'nin, "Heidi'nin köpeği Joseph" gibi "dili kulaklarında" koştuğu çimler, güzel yemekler ve sükunetin yanısıra bana göre buradaki kalışımı en özel kılan unsur hiç kuşkusuz çalışanlarıydı. Telefonda görüştüğüm andan, otelden ayrıldığım ana kadar bir dediğimi iki etmeyip, güleryüzüyle, ilgisini bir an bile üzerimden ayırmayan (sadece bana değil diğer tüm müşterilere de) Şeref Bey, Erkan Bey, et ve tavuk yemediğim için sırf bana özel çorba yapan şef Sinan Bey ve diğer tüm personel benim Mints Otel'i İstanbul içindeki ikinci adresim yapmama sebep oldular. 



Odamın terasından manzaram


















Geri dönüş yolunda ise tek düşündüğüm şu oldu. Evet, İstanbul'da çok trafik var. Evet, malesef İstanbul artık çocukluğumdaki gibi kokmuyor. Ama bu İstanbul aynı zamanda sadece bir buçuk saat süren bir araba yolculuğu ile bana bambaşka bir dünyanın da kapılarını da açabiliyor. İşte belki de bu yüzden zaman zaman bizi kızdırsa da hatta kimi zaman küstürse de aslında hiçbir zaman kopamıyoruz biz İstanbul'dan...

Uğruna boşu boşuna şarkı, şiir yazılmamış bu şehrin... Kısacası İSTANBUL GÜZEL... İSTANBUL BAŞKA...


Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;

O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. 
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...

O manayı bul da bul!
İlle İstanbul'da bul!
İstanbul,
İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ' Katibim'i...

Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...
Necip Fazıl Kısakürek

Şehnaz Tuna

3 yorum:

  1. Şehnazcığım bu yeni ve keyifli uğrasında sana başarilar diliyorum.
    Yazilarini ve yorumlarini merakla takip ediyor olacagim.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hakan'cım çok teşekkür ediyorum. Sevinçle yazmaya devam ediyorum...

      Sil