19 Eylül 2014 Cuma

AMÉLIE VE BENİM MASAL DÜNYAMIN OBJELERİ...

Babamı çok erken kaybettim diye mi bilmem ama ruhumun pek de saklı olmayan köşesinde ufacık ve hiç büyümeyen, cıvıl cıvıl bir çocuk barındırırım ben. Çocuksu kadınlardanım. Başucumda duran bir kaleydoskobum vardır mesela. Hani çiçek dürbünü de dediğimiz, çevirdikçe içindeki cam ve ayna parçalarının, tüllerin ve ufak boncukların dans edercesine yer değiştirerek, masalsı bir görüntü yarattığı çocukluğumuzun dürbünü. Canım sıkıldıkça, uykum kaçtıkça, o gün biraz mahmur uyanmışsam, alırım elime kaleydoskobumu çevirir durur izlerim iç gözümle de o rengarenk görüntülerin ruhumu götürdüğü uzakları... Kaybolurum kısa da olsa o masalsı dünyada çocukluğumun vazgeçilmez oyuncağıyla. 

Kimbilir, belki de çocukluğumdur başucumda tutmaya çalıştığım aslında da o yüzden koymuşumdur o kaleydoskobu tam da yanıbaşıma...

Atlıkarınca'ya da halen aynı heyecanla binerim ben. Hani o inip çıkan atlara bir masal kahramanı edasıyla kurulduğumuz; bizi sevgi dolu gözlerle izleyen anne babamızdan, el sallayarak ayrılmanın verdiği hüznü (aslında sadece bir tur kadar kısa ama çocuk kalbimizde bize  bitmez gelen bir ayrılık sürecinden sonra) yeniden kavuşmanın sevinciyle buruk bir akordeon melodisi eşliğinde aynı anda yaşadığımız tek yer... Oldum bittim hüzünlenirim akordeon sesini duyunca. Bordo kasalı, krem rengi tuşlu akordeon elinde, çakırkeyif melodi çalan babamın silüeti belirir hafızamda. Gözlerim dolar. Özlerim...

Kimbilir, belki de akordeon melodisinden dolayı halen çok severim atlıkarıncaları ben...

İki ufacık tahta çubuğun o gökkuşağı rengindeki plakalarla buluşması sonucu çıkardığı büyüleyici tınısıyla bana göre masallar diyarının en baş çalgısıdır ksilofon. Nota ve müzikle ilk tanışıklığım onun sayesinde olmasına rağmen, adını geç yaşıma kadar (hatta itiraf ediyorum bazen hala) doğru söylemekte zorlandığım, bu çocukluğumun müzik aleti, gördüğüm her yerde çeker beni. Vurmazsam olmaz o rengarenk levhalara. Uğursuzluk olur sanki. "Do-re-mi"nin en berrak, en saf, en büyülü formunu duyarım, mutlu olurum. O ufacık aletten çıkan her ton, peri tozları eşliğinde yeryüzüne salınır sanki Walt Disney filmlerindeki gibi. Bu yaşta bile halen öyle hayal ederim. 

Kimbilir, belki de hayat çok çekilmez olduğunda, onun tınısıdır alıp götürecek olan beni -başka türlü ulaşılması zor olan- pırıltılı masal diyarlarına diye baştacı ederim ben bu minicik çalgıyı...


Kaleydoskobumun dans eden renkleri, atlıkarıncanın hüzünlü akordeon melodisi, ksilofonun büyüleyici tınısı... Masal dünyamın bu üç önemli objesini yazmama sebep olan ilham kaynağım ise Amélie Poulain'in Masalsı Kaderi (Le Fabuleux Destin d'Amélie Poulin) filminin beni mutsuzken mutlu, mutluyken daha mutlu ve her daim çocuk gibi gülümseten bir parçası:  L'Autre Valse D'Amélie.


İçinizdeki masal dünyasını hiç öldürmemeniz dileklerimle...


Önemli Not: Akıllı telefon ya da tabletlerinizde Flash Player olmaması durumunda koymuş olduğum müziği dinleyemeyeceğiniz için aşağıdaki linki tıklamanızı rica edeceğim; bu müzikle yazı çok daha anlamlı olacak çünkü: http://www.youtube.com/watch?v=rcmktJEKCvE

Şehnaz Tuna










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder