27 Aralık 2014 Cumartesi

AVRUPA'DA CHRISTMAS... ÜSTELİK SADECE BİR FERİBOT MESAFESİ UZAKLIKTA!


Seyahat etmeyi seviyorum. Hoş, kim sevmez ki? Bence seyahat ve gezme tutkusu insanoğlunun yaradılışında var. Sırf ağlayan bebeklerini susturabilmek için onları arabaya bindirip mahallede birkaç tur yapan çok anne baba bilirim. Ufacık çocuklar değil midir hep dışarı çıkmaya bayılan? Evden çıkıp gidilecek olan yer başka bir ev olsa dahi. Aslında küçük yaşlarımızdan itibaren yaptığımız bu gezintilerin hepsi minik birer seyahat. Yaş büyüdükçe formatlar değişiyor. Gençlikte sırt çantasıyla yapılan kısıtlı bütçeli turlar ileriki yaşlarda yerini biraz daha konfor odaklı gezilere bırakıyor. Hoş, kimi maceraperest kişilikler yaşları kemâle ermiş olsa dahi sırt çantaları omuzda, yelkenli veya motosikletlerine atlayıp dünyayı keşfe çıkabiliyorlar ki onları da müthiş takdire şâyan buluyor ve hatta çoğu zaman imreniyorum. 


Bir dönem iş gereği Çeşme’de çok sık bulunduğumuzdan dolayı komşu Yunanistan'a ait Sakız Adası’nı birkaç defa ziyaret ettim. Bu sene de "Hadi bu yıl Christmas'ı Avrupa'da geçirelim!" esprisiyle başlayıp ani şekilde yapılan bir program sonucu 24 Aralık akşamüstü saat 5’de Sakız Adası’na giden feribotta yerimizi aldık :) Aslında Christmas (bildiğimiz diğer adıyla Noel)  her yıl 25 Aralık tarihinde Hz. İsa’nın doğumunun kutlandığı bir Hristiyan Bayramı. Kutlamaların 24 Aralık’ta arife gecesi olarak başladığı Noel, 20. yüzyılın başlarından itibaren diğer dinlere mensup ülkeler tarafından da kutlanan özel bir gün haline gelmiş. Biz de ülkemizde cadde ışıklandırma, dükkân ve ev süsleme faaliyetleriyle sembolik olarak kutladığımız Christmas şenliklerini yerinde yaşayabilmek için yola koyulduk. Oldu da bir fırtına çıksa her an alabora olabilecek hissini veren ama aslında oldukça dayanaklı bir Yunan feribotuyla yaklaşık 40 dakika süren bir yolculuk sonrası Sakız Adası’na ayak bastık. 

Sakız Adası

Christmas günü tüm dükkânlar kapalı olacağı icin iner inmez çarşıya uğrayıp ufak tefek yerel ürün (şarküteri, peynir, sakızlı sabun, şampuan, mum, vb.) alışverişimizi yaptık. Liman manzaralı otelimizde gecenin temasına uygun bir şekilde hazırlanıp sahilde yer alan tavernaya gittiğimizde saat 9'a gelmesine rağmen mekânın -hem de böyle bir özel gecede- henüz bomboş olduğunu görünce oldukça şaşırdık. Akşam yemeğini çok da erken yemeyen bir millet olmamıza rağmen bizle beraber gelen ilk beş masanın beşi de Türk’tü. Sakız Adası yerlilerinin gece 10’dan sonra gelmeye başladığı tavernada kişi başı limitsiz yemek ve içkinin 60 Euro, 50 adet tabak kırmanın fiyatı ise 50 Euro'ydu. Hal böyle olunca ve biz Türkler de tabak kırmayı abartınca çalınan parçaların yüzde 80'inin Türkçe olması pek tabii ki kaçınılmazdı :) Aslına bakarsınız sadece müzik değil, masada bulunan Yeni Rakı logolu kadehlerde servis edilen Uzo, yemek sonrası ikram edilen ve Türk kahvesiyle hemen hemen aynı tada sahip Yunan kahvesini (gerçi ben bizim kahvenin lezzetini hiçbirisiyle değişmem, o ayrı) içince pek de yurttan uzaklaşmış gibi olmuyor insan. Ama biz yine de 24 saatten az kaldığımız bu minik adada Yunan’lı komşularımızın bu çok özel gecesinin eğlencesini onlarla beraber yaşayarak Avrupa havasını az da olsa solumuş olduk. Üstelik oldukça da ekonomik bir şekilde. 









Dönüş yolunda, gün batımına doğru koyu laciverte çalmış rengiyle, ufkun kızıla dönmüş çizgisini yakalamaya çalışan Ege Denizi'ni hayranlıkla seyrederken kendimi çok ama çok iyi hissediyordum!

Çeşme'ye dönüş feribotunu beklerken yine
 bir dört ayaklı dost buldum kendime :)


Şehnaz Tuna

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder