8 Mart 2015 Pazar

PIERROT: HÜZÜNLÜ YALNIZLIĞIN EN SAF YÜZÜDÜR O...

Seksenler çocuğu olmak hüzünlüdür... Zevkli herşeyin hemencecik sonu geliverirdi. Yenisine sahip olmak ise zahmet gerektirir, hiç de kolay olmazdı. Onun için de sahip olduklarımız değerliydi bizim için. Rengarenk çokomel kağıtlarını tırnağıyla düzleştirip kitap aralarında bir hazine gibi saklayıp, sonra da o incecik parlak kağıtlara hayran hayran bakmayanımız var mıdır? Bitişlere çok aşinaydık biz. Bitiş. Sonra da arkasından gelen hevesli bir bekleyiş. Seyredeceğimiz onlarca dizi ya da çizgi filmlerimiz yoktu bizim. Başladığı an herşeyi bırakıp ekrana kitlendiğimiz bir "Küçük Ev" vardı mesela. "Heidi" vardı sonra. Şekilden şekle giren, benim halen en sevdiğim çizgi film olan "Tonton Ailesi" vardı. Bitince hüzünlenir, bir sonraki bölüm için koca bir hafta sabırsızca beklerdik mecburen. Ellerimizden düşmeyen cep telefonu ya da tablet değil, Milliyet Çocuk, Teksas Tommiks, Hey, Onyedi dergileri olurdu. Son sayfayı çevirdiğimizde hüzünlenir, yeni sayısını bakkaldan almak için gün sayardık. En büyük eğlencemiz hava kararana kadar sokakta saklambaç, yakartop, sek sek oynamaktı. Annemiz camdan seslenip de akşam yemeğine çağırdığında oyunu kesip, arkadaşlara veda etmek zorunda kalınca hüzünlenir, ertesi gün aynı saatte buluşmak için sözleşirdik. Kısacası hüzne de çok aşinaydık biz. 


Benim çocukluk hüznümün sembolü ise Pierrot'ydu. Pierrot, 17. yüzyılda Paris'teki İtalyan tiyatro topluluklarının (Comédie Italienne) sergiledikleri, doğaçlamanın ön planda olduğu bir oyunculuk geleneği olan Comedia Dell'Arte'nin stok karakterlerinden biri. Bembeyaz masum yüzü, kafasındaki siyah beresi, hüzünlü bakışları, yanağından süzülen tek damla siyah gözyaşı, fırfır yakalı bluzu ve geniş paçalı pantolonu ile Pierrot saflığın da sembolüdür. En yakın arkadaşı ay olan bu pandomim karakteri, uğruna eriyip bittiği Columbine'e bitmek tükenmek bilmeyen, sessiz bir aşkla bağlıdır. Fakat Columbine onu Harlequin için terkeder. Bir rivayete göre Pierrot, Columbine ve Harlequin hikayesinin çıkış kaynağı olan yerin Türkiye olduğu söylenmekte. Fakat bu karakterlerin ve hikayenin tanınıp popüler hale gelmeleri ise İtalyan Rönesansının Comedia Dell'Arte'si zamanında olmuş. 
Bu Pazar tatlı bir hüzün sardı beni. Pierrot geldi sonra aklıma. Çocukluğum geldi. Defterime çizdiğim Pierrot resimleri, çocukluk arkadaşlarım Aslı ve Gülümcan'la yüzümüze yaptığımız Pierrot makyajlarımız geldi. Özlemişim ben o günleri ve Pierrot'yu... Ben şimdi küçük Pierrot'nun hikayesinin anlatıldığı hüzünlü Fransız çocuk şarkısını (Au Clair De La Lune - Ay Işığında) dinlerken bir yandan da onun masum gözlerini düşünüyorum. Haydi siz de dinleyin! Birkaç dakikalığına da olsa kopup gidelim buralardan. Çocukluğumuza gidelim. Gökyüzüne gidelim ayın üstünde Pierrot'yla beraber oturmaya...

Au Clair De La Lune - Ay Işığında

Ay Işığında Pierrot
Ay ışığında, Pierrot arkadaşım, 
Kalemini ver de bir kelime yazayım. 
Mumum söndü, ateşim yok. 
Kapını aç, Tanrı aşkına!

Ay ışığında, Pierrot cevap verdi: 
Kalemim yok, yataktayım. 
Komşuya git, sanırım onda var, 
Çünkü mutfağında, ateş yakıyorlar. 

Ay ışığında, Arlequin belirdi
Esmerin kapısını çaldı. Aniden cevap verdi: 
Kim öyle kapımı çalıyor? 
O da dedi ki : 
Kapınızı açın, Tanrı aşkına!  

Ay ışığında, çok az görüyorduk. 
Kalemi aradık, ateşi aradık. 
Öyle ararken, ne bulundu bilmiyorum. 
Ama biliyorum ki kapı onların üstüne kapandı.


Şehnaz Tuna

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder