1 Şubat 2015 Pazar

GÖZÜNE BAKAN, YÜRÜYEN YA DA UÇAN BİR CANLIYI YEMEK!


Bugün halen var olsa butik denilebilecek ufaklıkta bir otelimiz vardı bizim. Otelin herşeyiyle bizzat kendi ilgilendiği için eve çoğu zaman sabaha karşı gelen babamı karşılayan mahallemizin dört beş üyeden oluşan mini bir sokak  köpeği ordusu bu görevlerini her sabah hiç aksatmadan yerine getirirlerdi. Babamın arabası sokağın başına geldiği anda onu farkedip getirdiği yemek artıklarına sevinçle karşılık veren bu sadık ekip çocukluğumdan bu yana hafızama o günkü canlılığıyla yer etmiş tablolardan biridir. "O bu eve girerse ben evden giderim!" şeklindeki tipik bir Türk annesi cümlesini boş yere sarf eden annem ise ilk köpeğim Maggy'nin hayatımıza girmesi ile hayvanseverlerin önde gideni oldu. Böyle bir ortamda büyüyünce, evlendiğim eşimin hayvan sevgisinin de maymun beslemeye gidecek boyutta olması pek şaşırtıcı olmadı tabii ki. Bizden dünyaya gelen çocuklarımızın (özellikle kızımın) gördükleri her hayvanı beslemeleri, düzenlenen kertenkele cenaze törenleri, evsiz kedileri eve alma merasimleri bizim evin ve bireylerinin vazgeçilmez hareketleri oldu. Sonra Tinky girdi hayatımıza. Neredeyse 7/24 beraber olduğum bu minnacık Yorkshire bir kiloluk bedeniyle hayatımıza bambaşka bir renk kattı. Tinky bizim ailemize katıldıktan bir sene sonra geçen senenin Mayıs ayında kızım bana dünya çapında bir hayvan hakları organizasyonu olan PETA derneği'nin hazırlamış olduğu 60 saniyelik videolardan birini izletti. Burada detayına girmeyi tercih etmediğim bu videoyu seyrettiğim andan itibaren benim için et ve tavuk yemek artık mümkün değildi. Tam olarak bir vejeteryan değilim. Balık yiyorum. Süt, peynir ve yoğurt gibi yan ürünleri de tüketiyorum. Bu tarz beslenmeye "pesko-vejeteryan" deniyor. Fark ettim ki ben aslında gözüme bakan, yürüyen ya da uçan bir canlıyı yiyemiyorum. Benim bu sürecimde, seyrettiğim video ve Tinky'nin payı büyük. 

Et ve tavuk yiyene saygım var. Sonuçta bir sene öncesine kadar ben de et ve tavuk ürünleri tüketiyordum. Ama bugün yaşamış olduğum bu değişimden çok ama çok memnunum. Artık çok daha hafif hissediyorum. Bedenime ölü bir canlının etini sokmamak beni daha iyi hissettiriyor. Zülfi Livaneli'nin "Kardeşimin Hikayesi" kitabında baş karakter Ahmet'in hayatı boyunca yediği hayvanları gördüğü rüyasını anlattığı bölüm et yemeyi bırakmayı düşünüp de buna cesaret edemeyenler için birebir. Okumanızı tavsiye ederim. Rüyada Ahmet'in yediği mandalardan birinin Ahmet'e söyledikleri oldukça düşündürücü: "Siz insanlar et yiyen vahsi yaratıkları, kurtları çakalları yemiyorsunuz. Onlar sizin kardeşleriniz. Niye bizim gibi kimseye zararı olmayan sadece otla beslenen hayvanları yiyorsunuz da et yiyenlere dokunmuyorsunuz? Aranızda bir anlaşma mı var? Avcı avcıya ilişmiyor mu? Kurt, çakal, kaplan, köpek, kedi niçin sofranıza gelmiyor?" 

Bir hayvansever olarak bu konuyu bugün bloğumda paylaşmamın sebebi ise az da olsa benim gibi düşünen ama buna cesaret edemeyenleri teşvik etmek. Bu süreçte bağlantısını burda vereceğim PETA'nın web sayfası da oldukça faydalı olacaktır: http://www.peta.org


HAYVAN SEVGİSİYLE DOPDOLU MUTLU VE SAĞLIKLI BİR PAZAR GÜNÜ DİLERİM.


Şehnaz Tuna




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder