11 Ocak 2015 Pazar

ÖYKÜ: SEVGİLİYE MEKTUP

Sevmek, sevilmek... Hayvanlar dahil dünya üzerindeki her canlının ihtiyacı olan duygu. Vakti zamanında hepimiz sevdik, sevildik, kimimiz halen seviyor ve seviliyor olabiliriz. Ama ne hikmetse bazen canımızı çok acıtanı seviyor, bizi gönülden seveni ise elimizin tersi ile itebiliyoruz. Öykümün karakteri piyanist Selin'in onu gerçekten çok seven Selim'e yazdığı mektubu okurken kendi hayatınızdan birşeyler bulursunuz belki...


                                                                                                  27 Kasım 2014
Selim, 

Bu zamanda kağıt kalemle yazılmış bir mektubu almayı bir yana bırak, o mektubun sana hayatının bir buçuk senesini beraber geçirdiğin kadın tarafından yazılmış olması daha da tuhaf değil mi? Neden bu yolu seçtiğimi bilmiyorum ama seçtim işte... Devir ne olursa olsun kağıt ve kalem bilgisayar klavyesinin tuşlarından daha gerçek, havaya savrulan kelimelerden de daha kalıcı geliyor bana. Kimbilir, belki de  kendime bile itiraf etmeye korktuklarımla kendi el yazımdan çıkmış bir yazı vasıtasıyla yüzleşmek için ya da belki de yüreğimden çıkan ama zihnimin çoğu zaman mühürlediklerinin, tarafımdan atılmış ıslak mürekkepten bir imza ile sahiplenmeleri için ama hepsinden önemlisi bu yazacaklarımı gözlerinin içine bakarak söylemeyi beceremeyeceğim için bu yolu seçtim galiba.

Dün çok kötü bir gece geçirdik. Her zaman saygılı ve anlayışlı olan sen, ilişkimizde ilk defa telefonumu karıştırmaya kalktın. Ben de tipik bir suçlu psikolojisiyle çığlık çığlığa bir krize girip, sana şiddet gösterdim. Şu an öyle üzgünüm ki. Bu gece de resitalime gelmedin. Her ne kadar gelmeni beklemiyor olsam da ruhumun ‘varlığına alışmış’ diğer tarafı izleyiciler arasında seni arattı umutsuz gözlerime. Seni üst üste bu kadar kırmışken o kalabalığın içinde gözlerinle buluşmak için niçin kıvrandığımın sebebini inan bu satırları yazdığım şu an bile halen çözemiyor, kendimle çelişiyorum. Fakat bil ki, kendisi zaten hüzünlü olan  ama benim çalmayı hep çok sevdiğim Beethoven’ın Ayışığı Sonatı’nı daha önce bu kadar derin bir hüzünle çaldığımı hiç hatırlamıyorum. En büyük korkumdu bir gün çalarken parmağımın değdiği her tuşun yüreğimi acıtacağını hissetmek. Bu gece öyle oldu işte. ‘Harakiri’yi bilirsin. Hani Japonya’da utanç verici bir suç işleyen birinin bu dünyaya onurlu bir şekilde veda etme şekli. İşte ben de bu gece sanki günah çıkarırcasına kalbime teker teker sapladım siyah beyaz tuşlardan çıkan her notayı. Beethoven, platonik aşkla sevdiği genç öğrencisine kavuşamamanın acısıyla bestelemiş bu parçayı. Ben ise beni gerçekten seven birini çok üzmüş olmanın verdiği acıyla çaldım bu gece Ayışığı Sonatı’nı. 

Sahnedeyken piyanonun tuşları ve nota defterinden başka hiçbir şey göremezsin. Ama bu gece ilk defa anlık da olsa seyircilere ait yüzlerce göz arasında en ön sırada oturan ufacık bir çocuğunkine kitlendi gözlerim bir anda. Oturduğu yerde hafiften kaykılmış, biraz uykulu ama halen ilgiyle beni izlemeye çalışan bir çift göz. Konser bittiğinde yol boyunca kafamdan silemedim çocuğun o görüntüsünü. ‘Hafızama neden bu kadar kazındı bu çocuk?’ diye sorup durdum kendime eve geldiğimde. Sana benziyordu çünkü. Bende kalmaya başladığın ilk haftalarda sana piyano çaldığım zamanlardaki halin geldi aklıma. Çok uykun gelmesine rağmen ağırlaşan göz kapaklarını zorla açık tutmaya çalışırdın. Benimle ilgili en ufak bir ânı bile kaçırmak istemezcesine. Sonra isimlerimizle ilgili keşfettiğin kelime oyununu ilk bulduğun günü hatırladım. Hani Bozcaada’ya gittiğimizde, meydandaki kahvaltı ettiğimiz çay bahçesinde kahve içtiğimiz o sabah... Selin ve Selim. İsimlerimizin ilk iki harfinden sonrasına v, g ve i harflerini ekleyince senin ismin ‘Sevgilim’ benimkisi ise ‘Sevgilin’e dönüşürdü. Buluşunun verdiği heyecanla  “Selin’im bak, sen benim sevgilim, ben de senin sevgilin oluyorum. Biz birbirimiz için yaratılmışız!” diye haykırarak çocuk gibi sevinmiştin bunu ilk fark ettiğinde. Otuz yaşında koca bir çocuk... Yoldan geçenler gülmüşlerdi senin o haline. İşte böyle sevdin sen beni. Çocukça bir saflık ve heyecanla, hiç bitmezcesine. Başka birinin hoyratça kırıp döktüğü kalbimin parçalarını usul usul bulup, özenle yapıştırmaya çalıştın aylarca sabırla. Şiddetli bir fırtınadan kurtulup zar zor limana yanaşmış bir gemi gibi darmadağındı ruhum sana sığındığında. Sakinliğin ne iyi gelmişti bana o boyumu aşan dev dalgalarla boğuştuktan sonra. 

Senin bana verdiğin koşulsuz sevgiyle iyileşip, kendine geldiğine inanan ama aslında hiçbir zaman toparlanmamış olduğunu şimdi şimdi anladığım ruhum senin beni böyle karşılıksız sevmene alıştı bir zaman sonra. Bense seni senin beni sevdiğin kadar sevemedim hiç Selim. Denedim ama olmadı. Sever gibi yaptım sadece. Sana olan gönül borcundan dolayıydı belki de yapmaya çalıştığım. Sense hep bana inanır gibi davrandın. Kimbilir, belki de benim de seni senin beni sevdiğin kadar sevdiğime inanmak istedin. Sen buna inanır gibi yaptıkça ben daha da çok zorladım seni zaman içerisinde. Sanki seni sevmediğimi zorla gözüne sokmak istercesine. Sanki beni yıkıp geçene olan öfkemin her zerresini seni acıtarak senden çıkarırcasına. Senin sevgini hor gördüm Selim. Bir yandan hor gördüm, diğer yandan da sütten kesilmek istemeyen bir bebek gibi korktum senden uzaklaşmaya. Uzaklaşırsam beni bir mıknatıs gibi kendine çekecek tehlikeden korktum. Ama bazı sonlar kaçınılmaz oluyor. Korktuğu her ne ise insanın başına er ya da geç geliyor. 

Dört ay önce kırkıncı yaş doğum günümü kutlamamızın hemen ertesinde gittiğim turnede Hakan’la karşılaştım ben Selim. Hani senin bin bir emekle derleyip toplamaya çalıştığın kalbimi yıkan, ruhumu darmadağın eden Hakan. Benim artık taşlaşmış diyerek kendimi kandırdığım eski sevdamın acısı ise bırak taşlaşmayı, hiç sönmemiş bir kor gibi yanıp duruyormuş meğer içimde. Onu gördüğüm an anladım. Sen beni onunla alakalı sorgulamamıştın da hiç. İncitmek istememiştin muhakkak. Şimdi düşünüyorum da keşke sorgulasaydın aslında. Keşke zorlasaydın beni biraz. Biz kadınlar öyleyiz . Zoru severiz hep. Sadece kadınlar mı? Değil mi ki tüm o tutkulu aşkların altında hep bir kavga, hep bir çekişme yatıyor. Erkekler de öyle belki de. Erkek de onu zorlayan kadına aşık oluyor. Tutkuyla seviyor, sevişiyor. Aşkından ölüyor, yeri geliyor aşık olduğunu öldürebiliyor. İnsanoğlu böyle. Acıyı mı seviyor ne? Kalbi binlerce kere kırılsa da vazgeçemiyor onu acıtandan. Paramparça olduğu yerden toparlayıp alıp kalbini, onu kırana geri emanet ediyor yeniden sonucunu hiç düşünmeden. Ne büyük ikilem! Benim de acısını bastırmaya çalıştığım o aşkın alevleri yeniden tutuşturmaya başladı beni. Dört aydır hem kendimle, hem de Hakan’a olan bu yıkıcı aşkımla savaşıyorum. Bu savaşın mağduru en az benim kadar sen de oldun. Üstelik senin hiçbir suçun yokken. Ben ne yapacağımı bilemedikçe sebep olarak seni üzdüm. Seni kırarak ve üzerek kaybetmek istedim ki ona gitmek için engelim kalmasın. Böyle bir döngüye soktum hem seni hem kendimi. 

Sen bu gece yoktun evet. Artık o kadar yıprandın ki, ben belki de seni zaten kaybettim. Ama, her şeye rağmen bana geri dönsen de bu ikilemle daha fazla yaşamak istemiyorum. Bu gece o koltukla oturan ve dağarcığındaki tüm kötülüğün seyrettiği çizgi filmlerden ibaret olan o çocukta seni gördüm ben. Masumiyetini, saflığını, bana olan karşılıksız sevgini gördüm yeniden. Benim için yaptıklarının karşılığında hak ettiğin ilişki bu olmamalı. Kalbim ve ruhum başka bir yerde iken sana bir sevginin hayalini yaşatmamalıyım. Sana son zamanlarda yaşattıklarımın açıklamasının daha onurlu bir sebebe dayanmasını ne çok arzu ederdim bir bilsen. Belki o zaman ikimizin de kalbi bu kadar acımazdı. Bu mektuba son noktayı koymak piyanoda son tuşa basmak kadar kolay değil. Sana diyeceğim son söz şu olacak Selim: Bir daha ne zaman Ayışığı Sonatı’nı çalsam ya da sana benzeyen masum bir çocuk görsem seni hep benim zamansız limanım olarak hatırlayacağım. Ben bilinmez yolculuğuma devam ediyorum. Belki batar, belki de sağ salim varırım gideceğim yere. Sana demirleyecek gemi ise hep sabit olsun!

Selin...


(Bu hikayede yer alan Beethoven'ın "Moonlight Sonata" bestesini hatırlamak ya da yeniden dinlemek isterseniz aşağıdaki bağlantıya tıklayabilirsiniz)

Şehnaz Tuna






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder