11 Kasım 2014 Salı

90 DAKİKA BOYUNCA KÖR OLDUM. KARANLIĞIN SESİ VARMIŞ MEĞERSE!


Bu yazıyı okumaya başlamadan önce sizden bir isteğim olacak. Saatinize bakın ve gözlerinizi sımsıkı kapayın. Tutabildiğiniz kadar kapalı tutun lütfen ve gözlerinizi açtığınızda ne kadar dayanabildiğinizi görmek için saatinize yeniden bakın...

Beş dakikadan daha fazla dayanabildiniz mi? Muhtemelen hayır. Peki ya bir ömür boyu karanlıkta kalmak? Düşüncesi bile insanı bunaltmaya yetiyor öyle değil mi? Ama maalesef dünyada ve çevremizde, kimi doğduğu günden beri, kimi ise istenmeyen tıbbi durumlar neticesinde karanlığa mahkum birçok görme engelli insan var. Ve ben geçtiğimiz hafta içerisinde "Karanlıkta Diyalog" adlı proje sayesinde onların dünyasında tam tamına bir buçuk saat geçirdim. Zihnime ölümsüz bir anı olarak kazınıp, ruhumda ise apayrı bir yer edinen bu çok özel deneyimi sizlerle de paylaşmak istiyorum...

"Karanlıkta Diyalog" 1988 yılında Almanya'da felsefe doktoru Prof. Dr. Andreas Heinecke tarafından oluşturulup hayata geçirilmiş bir proje. Dünya üzerinde 130 şehirde yaklaşık 7 milyon insana ulaşmış bu proje HE Projects ve S360 işbirliğiyle, Dünya Göz Hastanesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ana sponsorluklarında ilk defa bu sene Türkiye’ye getirilmiş. Bu proje kapsamında Gayrettepe Metro İstasyonu’na kurulmuş yaklaşık 1600 metrekarelik zifiri karanlık bir alanda ziyaretçilerin görme engelli rehberler eşliğinde, yaşadıkları şehrin sembolik semtlerinde günlük hayattan bazı kesitleri aynı bir görme engelli gibi deneyimlemeleri sağlanıyor. Biz de kızımla beraber katıldığımız bu organizasyonda çok farklı duygular yaşadık.

Saat, çanta ve montlarımızı özel olarak ayrılmış dolaplara kilitleyip saatimizi beklemeye koyulduk. Vakit geldiğinde son derece güleryüzlü bir bayan görevli eşliğinde, karanlıkta yardımcımız olacak sopaları almak üzere odaya girip de gün ışığını yavaş yavaş arkada bırakmaya başladığımızda tedirgin olmadım desem yalandır. Fotoğrafçı olan kızım Deniz'in karanlık oda deneyimi olduğu için o çok daha rahattı. Zifiri karanlığa girdiğimizde bir sonraki adım doksan dakika boyunca bize eşlik edecek görme engelli rehberimiz Abidin'le buluşmak oldu. Biraz grup psikolojisi, ama asıl sempatik rehberimizin harika enerjisi ile kısa bir süre içinde bu tedirginlikten eser kalmadı bende. Abidin 30 yaşından sonra kör olmuş. Ama müthiş yetenekli. Kendisi masör. Ayrıca yüzme şampiyonu. Espritüel bir şair. Belki denersiniz diye burada çok fazla detaya girmek istemiyorum. Ama ana hatlarıyla anlatmak gerekirse, nasıl geçtiğini anlayamadığımız bir buçuk saat boyunca bu devasa alanda kurulmuş birbirinden farklı dekorlarla görme engellilerin kapkaranlık dünyasında son derece gerçekçi bir şekilde tramvay ve vapura bindik, İstiklal caddesine gittik, bankta oturduk, alfabelerinin mantığını öğrendik, kafede paramızla çay alıp içtik, beraber şarkılar söyleyip sohbet ettik.

Işığa geri kavuştuğumuzda bu deneyimden bana arta kalan bilgi ve hisler ise şunlar oldu:
  • Üzülüp acıdığımız ama çoğu zaman empati göstermeyi ihmal ettiğimiz görme engelliler düşündüğümüzün ötesinde yetenek, algı ve espri anlayışına sahipler. 
  • Rehberimizin de dediği gibi, bizler engel koymadıkça görme engelliler sopasız bile yürüyebilir hatta koşabilirler.
  • Görme engelliler senede 40-50 kitap dinleyebiliyorlar. Bizlerin görme engelliler için gönüllü olarak yapabileceği projelerden biri de Dünya Göz Hastanesi önderliğindeki "Kitap Okuma" projesi. Seçtiğiniz bir kitabı stüdyoda seslendiriyorsunuz. Ben ve kızım bu projeye katılacağız. Sizler de katılmak isterseniz daha fazla bilgi için info@dunyagozvakfi.org'a yazabilirsiniz.
  • Birçok görme engelli avukat ve sekiz branşta akademisyen varmış. Yani görme engelliler bizlerin yaptığı her işi yapabiliyorlar
  • Teknolojinin de sayesinde görme engelliler cep telefonu ve bilgisayarı da oldukça rahat kullanabiliyorlar.
  • Doksan dakika boyunca sohbetten arta kalan sessiz anlarda fark ettim ki aslında karanlığın sesi varmış. O da iç sesimiz. İç sesimle daha önce hiç bu kadar direkt karşı karşıya kalmamıştım sanki!
  • Sadece kendi istediğim zaman kapayıp açabildiğim gözlere sahip olmak ne büyük bir lütufmuş!


Bana göre kesinlikle yaşanılmasi gereken bu eşsiz deneyim İstanbul'lulara hiç de uzak degil. Şehrin tam göbeğinde, Gayrettepe Metrosu sergi alanında sizleri bekliyor. Daha fazla bilgiye asağıda vereceğim bağlantıdan ulaşabilirsiniz:

Yazımı sonlandırırken sizden bir ricam daha olacak. Hadi şimdi yeniden kapayın gözlerinizi. Bu sefer saat tutmadan. Sadece kapayın ve o çok korktuğumuz karanlık dünyada istenilirse ne mucizeler yaratılabilineceğini hayal edin; yeter ki bizler engel olmayalım! 

Kendi aydınlığımızla karanlık dünyalara az da olsa ışık tutabilmemiz umudumla...

Şehnaz Tuna







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder