Seyahat etmeyi seviyorum. Hoş, kim sevmez ki?
Bence seyahat ve gezme tutkusu insanoğlunun yaradılışında var. Sırf ağlayan bebeklerini susturabilmek için onları arabaya bindirip mahallede birkaç tur yapan çok anne baba bilirim. Ufacık çocuklar değil midir hep dışarı çıkmaya bayılan?
Evden çıkıp gidilecek olan yer başka bir ev olsa dahi. Aslında küçük yaşlarımızdan
itibaren yaptığımız bu gezintilerin hepsi minik birer seyahat. Yaş büyüdükçe
formatlar değişiyor. Gençlikte sırt çantasıyla yapılan kısıtlı bütçeli turlar
ileriki yaşlarda yerini biraz daha konfor odaklı gezilere bırakıyor. Hoş, kimi
maceraperest kişilikler yaşları kemâle ermiş olsa dahi sırt çantaları omuzda, yelkenli
veya motosikletlerine atlayıp dünyayı keşfe çıkabiliyorlar ki onları da müthiş
takdire şâyan buluyor ve hatta çoğu zaman imreniyorum.
Bir dönem iş gereği Çeşme’de çok sık
bulunduğumuzdan dolayı komşu Yunanistan'a ait Sakız Adası’nı birkaç defa
ziyaret ettim. Bu sene de "Hadi bu yıl Christmas'ı Avrupa'da
geçirelim!" esprisiyle başlayıp ani şekilde yapılan bir program sonucu 24
Aralık akşamüstü saat 5’de Sakız Adası’na giden feribotta yerimizi aldık :)
Aslında Christmas (bildiğimiz diğer adıyla Noel) her yıl 25 Aralık
tarihinde Hz. İsa’nın doğumunun kutlandığı bir Hristiyan Bayramı. Kutlamaların
24 Aralık’ta arife gecesi olarak başladığı Noel, 20. yüzyılın başlarından
itibaren diğer dinlere mensup ülkeler tarafından da kutlanan özel bir gün
haline gelmiş. Biz de ülkemizde cadde ışıklandırma, dükkân ve ev süsleme
faaliyetleriyle sembolik olarak kutladığımız Christmas şenliklerini yerinde
yaşayabilmek için yola koyulduk. Oldu da bir fırtına çıksa her an alabora
olabilecek hissini veren ama aslında oldukça dayanaklı bir Yunan feribotuyla
yaklaşık 40 dakika süren bir yolculuk sonrası Sakız Adası’na ayak bastık.
![]() |
Sakız Adası |
Christmas günü tüm dükkânlar kapalı olacağı
icin iner inmez çarşıya uğrayıp ufak tefek yerel ürün (şarküteri, peynir, sakızlı
sabun, şampuan, mum, vb.) alışverişimizi yaptık. Liman manzaralı otelimizde
gecenin temasına uygun bir şekilde hazırlanıp sahilde yer alan tavernaya
gittiğimizde saat 9'a gelmesine rağmen mekânın -hem de böyle bir özel gecede-
henüz bomboş olduğunu görünce oldukça şaşırdık. Akşam yemeğini çok da erken
yemeyen bir millet olmamıza rağmen bizle beraber gelen ilk beş masanın beşi de
Türk’tü. Sakız Adası yerlilerinin gece 10’dan sonra gelmeye başladığı tavernada
kişi başı limitsiz yemek ve içkinin 60 Euro, 50 adet tabak kırmanın fiyatı ise
50 Euro'ydu. Hal böyle olunca ve biz Türkler de tabak kırmayı
abartınca çalınan parçaların yüzde 80'inin Türkçe olması pek tabii ki kaçınılmazdı
:) Aslına bakarsınız sadece müzik değil, masada bulunan Yeni Rakı logolu
kadehlerde servis edilen Uzo, yemek sonrası ikram edilen ve Türk kahvesiyle
hemen hemen aynı tada sahip Yunan kahvesini (gerçi ben bizim kahvenin lezzetini
hiçbirisiyle değişmem, o ayrı) içince pek de yurttan uzaklaşmış gibi olmuyor
insan. Ama biz yine de 24 saatten az kaldığımız bu minik adada Yunan’lı komşularımızın bu çok özel gecesinin eğlencesini onlarla beraber yaşayarak Avrupa havasını
az da olsa solumuş olduk. Üstelik oldukça da ekonomik bir şekilde.
Dönüş
yolunda, gün batımına doğru koyu laciverte çalmış rengiyle, ufkun kızıla dönmüş
çizgisini yakalamaya çalışan Ege Denizi'ni hayranlıkla seyrederken kendimi çok ama çok iyi
hissediyordum!
Şehnaz Tuna
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder