Rotterdam
Hollanda'nın ikinci büyük şehri olan Rotterdam bu seyahatte benim merkez üssüm oldu. Zaten ülke o kadar ufak ki kısa gerekirse aynı günde 3-4 şehre birden ulaşabiliyorsunuz. Ülkenin en büyük limanına sahip bu şehre yolunuz düşerse gidilmesi gereken yerlerden biri şehrin önemli parklarından biri olan Vroesen Park yakınlarındaki Blijdorp Hayvanat Bahçesi (Diergaarde Blijdorp). Çünkü burası ülkenin rağbet gören turistik yerlerinden biri.
Hayvanat bahçesinde yer alan "fıstık ezmesi soslu patates kızartması"nı unutamıyorum. Hollanda patatesleri gerçekten farklı...
Rotterdam bir bisiklet ve paten cenneti. Zaten nüfus genelindeki bisiklet sayısı kişi başına 2 bisiklet gibi anormal bir sayıda. Ülke çok küçük olduğundan merkezde araba kullanımını asgariye indirip, onun yerine bisiklet ve pateni teşvik etmek için şahane bir alt yapı sağlayıp (tepelik alan olmadığı için coğrafi konum da buna el vermiş), yol üstü park fiyatlarını ise fahiş rakamlara çekmişler.
![]() |
Bisiklet cenneti Hollanda |
Hollanda'nın diğer bir özelliği ise sahip olduğu coğrafi düz konumdan dolayı oldukça yakın ve canlı gözüken bulutları. Hollanda bulutları büyük küçük hepimizin hayatında en az bir kere yapmış olduğu buluttan şekil çıkarma oyunu için ideal. Halen geçerli mi bilmiyorum ama eski zamanlarda birçok ressam ve heykeltraşın ilham kaynağı olmuş bu bulutlar.
Çiçeği burnunda bir pesko vejeteryan olarak ilk akşam gittiğim De Oude Plek adındaki vejeteryan Çin lokantası benim için bir ilk olmasıyla beraber, bir Çin yemeği aşığı olarak da tarafımdan şiddetle gitmenizi önereceğim bir lokanta. Tek kişinin servis ettiği iddiasız görüntüsüyle harika lezzetler tadabileceğiniz De Oude Plek vejeteryan olmayanların da gidebileceği lezzetler sunuyor.
![]() |
Rotterdam'da Türk Cafe'si |
Avrupa'nın birçok ülkesinde Türk yaşadığını biliyoruz. Fakat, özellikle Rotterdam'da adım başı rastlanan Türkçe tabelalar insanın kafasını karıştırmıyor değil. Üzerinde Tarkan, İbo, Sezen ve Ahmet Kaya dörtlüsünün resmedildiği tabelayı görünce dayanamayıp resmini çektim. Dükkan sahipleri önce biraz söylenseler de Türk olduğumu öğrenince aksine teşvik bile ettiler. Bu da tipik Türk dayanışmamız işte :)
![]() |
Rotterdam Belediye Binası |
Savaş sonrası yeniden inşa edilen tek renk binalarıyla bana oldukça soğuk bir şehir imajı veren Rotterdam'daki
![]() |
Warung Mini'deki Roti |
Asya mutfağı seviyorsanız her bir tabağı birbirinden lezzetli Lulu Restorant da önereceğim yerlerden biri. Endonezya, Thai ve Vietnam üçlü karmasından oluşan menüsüyle buranın cezbedici yönü kişi başı 25 € ödeyerek alabileceğiniz "All You Can Eat" yani "Sınırsız Ye" mantığı çerçevesindeki adam başı 5'er birimden olmak üzere, 5'er tur yani toplamda 25 tabağa kadar yiyebileceğiniz bir menünün olması. Tabii ki bu tur hiçbir zaman 5'e tamamlanmıyor. Biz, en son üçüncü tura geçmeye çalıştığımızda patlayacak gibiydik. Bir de dikkat etmeniz gereken tabakta yemek bırakmamanız. Aksi takdirde bırakılan her yemek için tabak başı 1.5 € hesap ödemek zorundasınız :)
![]() |
Meşhur Erasmus Köprüsü |

![]() |
Rotterdam Tren İstasyonu |
Rotterdam'da yakın uzaklıklarda gidebileceğiniz plajlar mevcut. Bunlardan önemli bir tanesi olan Scheveningen sahil kıyısından daha sonra bahsedeceğim. Gülümcan ve en yakın arkadaşı Joyce'la gittiğim, şehre daha yakın bir plaj olan Plaj Hoek Van Holland'da tabiri caizse tam bir "Dutch" gibi olmaya çalışsam da bize göre sonbahar soğukluğundaki deniz ve havada onlar Kuzey Denizi'nde kulaç atarken ben uyuklamayı tercih ettim :) Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim, İstanbul sıcaktan yanarken Hollanda'da Eylül hatta Ekim soğuğu ve yağışlı bir hava hakimdi.
![]() |
Plaj Hoek Van Holland |
![]() |
Arkamda gözüken ufak tepecikler kumu tutmak amaçlı yapılmış |
![]() |
Hollanda-Amerika geçişini simgeleyen çizimli masa servisi |
Ve, tüm Rotterdam seyahatimin paylaşmadan geçemeyeceğim en ilginç deneyimi gittiğimiz yerlerin birçoğuna ulaşımı Gülümcan'ın sevgilisi Peter'ın cam monte aracı ile yapmamızdı. Peter'ın arabasının park önceliği olduğu için istediğimiz yere krallar gibi park ettik. Çok zevkli ve eğlenceliydi. Herhalde ömür boyu unutamam !!! Teşekkürler Peter :)
Amsterdam
Yıllardır merakla gitmek istediğim Amsterdam'ın kafamda canlandırdığımdan çok daha farklı bir şehir olduğunu gördüm. Sokaklarından uyuşturucu müptelalarının çıkacağını beklerken, tertemiz, düzenli, küçük ve eski binalarıyla son derece sempatik, parklarında insanların spor yaptığı turistik bir Avrupa şehri ile karşılaştım. Burası da tıpkı Rotterdam gibi bir bisiklet şehri.
![]() |
Amsterdam'ın en önemli parklarından Vondelpark |

Amsterdam önemli müzelere ev sahipliği yapıyor. Bunlardan en önemlisi Almanya'daki Yahudi soykırımının en önemli isimlerinden Anne Frank'ın işgal sırasında saklandığı evin müze haline dönüştürüldüğü Anne Frank Müzesi ve dünyaca ünlü ressam Van Gogh'un eserlerinin sergilendiği Van Gogh Müzesi'dir. Çok arzu etmeme rağmen vakit darlığından ziyaret edemediğim bu iki müzeyi en yakın zamanda görmek üzere buraya geri geleceğime dair kendime söz verdim :)

Yemek için çok fazla alternatifin olduğu bu Avrupa şehrinde biz akşam yemeği için yine uzakdoğu mutfağını tercih ettik. Sokaktan geçerken tamamıyla rastlantı eseri oturduğumuz Mai Thai yediğim güzel lokal Thai'lardan biriydi. Sahibinin servis yaptığı, 8-10 masalık bu ufak sokak lokantasında denediğimiz 4 çeşit yemeğin 4'ü de çok lezzetliydi. Mihun adı verilen pirinç noodle'u müthiş lezzetiyle aklımı başımdan aldı.
Amsterdam'a uğrayıp da görmeden gelinmemesi gereken en ünlü turistik uğrak yerlerinden biri de benim tabirimle "modern genelev"'ler ve seks dükkanlarının yer aldığı, şehrin en eski bölgelerinden biri olan "Red Light District" yani Türkçe anlamıyla "Kırmızı Işık Semti". Hayat kadınlarının kırmızı ışıklı odalarda müşteri çekmek için şovlar sergilediği bu bölge polis korumasında olmasına rağmen bizi biraz tedirgin etti. Vakti zamanında sirklerde ateş yutma şovları yapan, benim cesur arkadaşım Gülümcan'ın bütün gece koluma yapışarak "Hadi dönelim" diyerek yürümesi de gecemizin olayı oldu :) Her dakika fotoğraf çeken ben ise makinamı elime dahi alamadım. İsabet de olmuş. Sonradan öğrendiğime göre burada fotoğraf çekmek yasakmış. Son gecemi de bu şekilde geçirdikten sonra kısa Amsterdam gezimi böylece kazasız belasız tamamlamış oldum :)
Utrecht
Amsterdam dönüşünde "Hadi, bir şehir daha görelim!" diyerek Hollanda'nın en ortasında yer alan ve aynı zamanda yüzölçümü en küçük ili olan Utrecht'e uğradık. Mart ila Temmuz arası aylarda ziyaret edilmesi önerilen ve yaşayanların %70'ini üniversite öğrencilerinin oluşturduğu Utrecht, Ağustos başı olması sebebiyle bomboştu. Ama, biz iki eski dost yağmurlu bir Hollanda gününde buranın da keyfini çıkarmayı becerdik.

![]() |
Kanaldaki bir kafe |

Volendam
Hollanda denildiğinde akla ilk gelen şehir hiç kuşkusuz Amsterdam oluyor. Hayatınızın bir döneminde Amsterdam'a gidecekseniz yolunuzu muhakkak Volendam'a düşürün derim. Özellikle de ufak ve sempatik Avrupa kasabalarını seviyorsanız... Şehre yarım saat mesafedeki Volendam'ın kendisini turlamak da en fazla 1 saat. Biraz daha fazla vakit geçirmek isteyenler için korsan gemisi görünümündeki sempatik gemilerle adalara turlar yapılabiliniyor. Biz, Amsterdam'a geçeceğimiz için bu turu almadık ama oldukça keyifli gözüküyordu.



Kinderdijk
Kinderdijk, içinde barındırdığı 19 adet yel değirmeni ile yerli ve yabancı turistin uğrak yeri olan ufacık ama görülesi bir köy. Bu değirmenler Hollanda'nın en büyük değirmen ağını oluşturmakta. Daha önce de bahsettiğim gibi ülkenin hatırı sayılır bir bölümü deniz seviyesinin altında. Dolayısıyla, su tahliyesi, tarih boyunca Hollanda'nın önemli sorunlarından birini teşkil etmiş. Biriken suyun kum miktarına bağlı olarak tahliye edilmesinin bir aracı da yel değirmenleri olmuş.


Kinderdijk, Lek ve Noord ırmaklarının birleştiği noktada yer alan polderin (Sığ denize set çekilerek denizden kazanılmış arazi) içinde yer almakta. Bu alanın kurutulması amacıyla 1740'tan yana yapılan bu 19 adet yel değirmeni 1997 yılında UNESCO miras listesine alınmış.


![]() |
Kinderdijk'ta bir nilüfer |
Scheveningen
Hollanda'nın zenginleri ve üst düzeyinin yazlıklarının bulunduğu, plajıyla meşhur bir sahil kıyısı olan Scheveningen, Hollanda'daki son durağım oldu. Yerli ve yabancı turist tarafından oldukça rağbet gören bu sahil kıyısı, benim gibi üç yanı birbirinden muhteşem denizle çevrili ülkeden gelmiş bir Türk için pek de ilgi çekici değildi açıkcası. Ben Kuzey Denizi'ni pek sevemedim. Tam karşı hattı İngiltere olan bu plajın denizi, akıntı olduğu için oldukça da tehlikeliymiş. Ama yine de bize göre hafiften sonbahar bile diyebileceğimiz bir sıcaklıkta insanlar denize giriyorlardı.

Her sahil kıyısında olduğu gibi burada da bir sürü balık lokantası var. Biz gelmeden önce hesaplayamayarak yine tıka basa yemek yemiş olduğumuz için burada sadece kahve içip, manzara seyrettik. Aslına bakarsanız pek de seyredilecek bir manzara yoktu. Önceden bir sürü dükkan, restoran ve eğlence merkezi barındıran ama daha sonra kazıklarındaki çürüme ve bakımsızlıktan dolayı kapatılmış iskelesi, sahiline toprak taşındığı için oldukça bulanık olan denizi ile görüntü pek keyifli değildi ama ben arkadaşlarımla olduğum için çok ama çok mutlu, bir o kadar da huzurluydum.

![]() |
"The Goddog" ya da nam'ı diğer "Dog Corleone" |
Beraber geçirdiğimiz deli dolu o kısacık haftayı güzel yazınla ölümsüzleştirmen benim için paha biçilmez bir hediye. Her cümlesinde tekrar yaşamışça haz aldım. Çok teşekkür ederim Şehnaz'cığım. :) 'Bedankt lieve Şehnaz!'
YanıtlaSilSayenizde Gülüm'cüm. Çok keyifliydi. En yakın zamanda Amsterdam :)
Sil